Neden çalışıyoruz?
“Tatil için çalışıyoruz.”
Tabii ki değil.
“Ay sonu fatura ve kirayı ödemek için?”
Yine değil.
Başka bir işi de tercih edebilirdik. Bir beyaz yakalı ile bir taksi şoförünün maddi kazancı ortalama olarak aynı olmasına rağmen taksi şoförü olmak kimsenin hayali değil.
Kimimiz buna cevap bulabiliyor, kimimiz bulamıyoruz. Benim için çalışmanın çok daha farklı anlamları var, birçoğunuz gibi. Eğer bu anlam, başarma isteği ise rotanızı start-up’lara çevirmenizi öneriyorum.
Kurumsal şirketlerde sistemler ve görev tanımları öylesine sınırlandırılmış ki varoluş sebebi başarma isteği olan insanlar için varoluş sebebini unutturucu etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Kurumsal şirketlerde başarma isteği olan insanlar da var elbette ama sistemin süreçleri, kişilerin egoları, bütçenin yetmezliği gibi bir çok nokta, başarma isteği ile var olan kişileri bir süre sonra sistem gibi düşünen insanlara dönüştürüyor. Düzenin bir parçası haline getiriyor. Bu nedenle kariyerimi planlarken kurumsal şirketlere yer vermedim, vermeyi de düşünmüyorum.
Oysa start-up’larda hayat böyle karmaşık değil. Start-up’ta çalışmak son dönem trend olarak görülse de, kurumsal şirketlerden çok farklı dinamiklere sahip. Start-up’ta çalışmak belli kişisel özelliklere sahip olmayı gerektiriyor.
Başarma İsteği: Başarma isteği ile yanıp tutuşman gerekiyor, bu isteğin damarlarında akmalı, ruhunda hissetmelisin…
Güven: Güvenmek zorundasın. Önce kendine, takım arkadaşlarına, kurucuna… Bu içinden gelmeli, yapmacık olmamalısın.
Girişimci Olmak: Sadece girişim başlatmak, girişimci olmak değildir. Aynı müteşebbislik start-up’ta çalışanlar içinde geçerlidir, start-up’ta çalışarak sen de risk alıyorsun, en az kurucun kadar…
Öğrenmeye Açık Olma: O işin uzmanı olarak alınsan bile, o işin tam olarak uzmanı olamazsın; çünkü ürünün sürekli evrilir, müşteri talebine göre sürekli değişir. Sen o eski bildiğin her şeyi unutup, yeniden sürekli öğrenme halinde olmalısın ve bundan zevk almalısın.
Kazanç: Ortalamanın altında maaş alabilirsin belki, günlük kazancına değil, gelecek kazancına odaklanmalısın, tam olarak bu konuda da girişimci gibi düşünmek zorundasın. Vizyonun günü kurtarma vizyonu olmamalı, devamlı olarak kendine yatırım yapmalısın.
İş Tatmini: Yeri geldiğinde bir stajyerin yaptığı işi yapman gerekecek, yeri geldiğinde insiyatif alıp riskli kararları kimseye danışmadan karar vermen gerekecek. Yaptığın işe bakış açın, sadece iş yapmak olmamalı, değer üretmek, katma değer sağlamak farkındalığı ile çalışman gerekiyor. Günlük rutin işlerin belki seni tatmin etmeyecek ama işe bakış açın, günlük işlerin başarma isteğine hizmet ettiğini unutmaman gerekiyor.
Takım-Samimiyet: Sen bir başkasının ütopyasına hizmet ediyorsun aslında. Seninle birlikte diğerleri de o başkasının ütopyasına hizmet ediyor. Birinin hayallerini gerçekleştirmesine yardım ederken, kendi başarma isteğini de gerçekleştirebiliyorsun. Bu paranın satın alamayacağı, paranın her zaman ikinci planda kaldığı bir olgu. Senin kurucun senin yanında oturuyor, onunla kahvaltı ediyorsun, öğlen yemek yiyorsun ve sigara içiyorsun. Her şey olması gerektiği gibi aslında ama kurumsal zihniyetin egosu için biraz imkansız bir deneyim bu.
İşte Pisano’yu hala tercih ediyor olmamın arkasında, başarma isteğimi gerçekleştirebiliyor olmam, girişimci olmam, öğrenmeye açık olmam, insanlara güvenmem ve bunlara olanak sağlayan eşsiz takımım yatıyor. Evet bu hayallerle işe başladığım bu firmada, bu hayallerimin gerçekleştiğini gördüğüm için devam ediyorum.
Her sabah birbirine içten günaydın diyen yüzleri gerçekten gülen insanlarla aynı takımda olmak, aynı hayale odaklanmak, aynı hayal için nefes almak…
Pisano’nun hedefi daha çok mutlu olmak, çünkü ancak biz çok mutlu olursak mutlu müşteriler yaratabiliriz, müşterilerimiz mutlu olursa, onlarda mutlu müşteriler yaratabilir ve bu mümkün.
Mutluluk bulaşıcıdır.